25 Eylül 2011 Pazar

Kazak Kolundan Ev Patiği

Eskileri bir türlü atamama gibi bir huyum var,gerçi ihtiyacı olanlara da gidiyor her daim ancak bu sefer seneler önce almış olduğum (neredeyse 15 senelik vardır kesin ) merserize bir kazağım vardı.Avon'nun hangi kataloğu hatırlamıyorum ama birinde görmüştüm ev botu diye,bunu bende yapabilir miyim diye düşünürken ortaya böyle bir şey çıktı =) 


Tabanına ince keçeden 3 kat çalıştım,tabanla üstü birleştirdikten sonra kenarlarına iğne ardı geçerek tamamladım.
Selamlar...


Not: 
Yapmak isteyenler için,kazak kolunu dikişlerinden dikkatlice söktükten sonra zaten elinizde kalan parçayı ayağınıza geçirin bilek kısmından anlayacaksınız,keşke yapım aşaması resimleri olsaydı elimde ama o zamanlar blogum yoktu =) çok basit ve kolay yapımı, altına da kendi ayağınıza uygun bir terliği koyun keçenin üstüne kalıbını çıkarın (tabii dikiş payını vermeyi unutmayın yoksa taban direk kestiğiniz yerden diktiğiniz de küçük kalır. Eğer kalın isterseniz tabanı bir kaç kat yapabilirsiniz veya iki keçe arasına elyaf yerleştirip dikebilirsiniz hatta küçük bir ipucu bunların altı yerde kayar derseniz de, silikon tabanca ile küçük noktacıklar koyarak altına kaymaz taban yapabilirsiniz ;) 

Katedral Kırmızı Çanta

Paylaşımlara devam ....
Aslında başta kırlent olarak başlamıştım ama son anda çantaya döndü kendileri =) ön paneli tamamen elde olduğu için yapımı çokta kolay olmuyor haliyle ama Nobblese 'nin yaptığı Yalancı Katedral i daha çok tuttum  makinede de rahatlıkla dikilebilir kanımca, birde ondan denemek istiyorum kısmetse bir ara...
Selamlar...

24 Eylül 2011 Cumartesi

Bu arada....

       Her ne kadar hakkımda kısmında yazan bilgiler beni anlatmakta olsa da, gerçek ve yükselen burcumun ortak özellikleri olur kendileri...Oysa ki tam olarak şimdi yazacaklarım bir kısım tanıtımdan da mütevellit olabilirim kendimce =) Orta yaş civarına gelmiş ancak kendini hala 28 yaşında sanan biriyim =) Evliyim, Dünya güzeli bir kızım var, hoş herkesin çocuğu kendine güzel tabii =) Allah evlatlarımızı bize bağışlasın inşallah, diyerekten kaldığım yerden devam ediyorum.... Asıl mesleğim tekstil ancak turizm de okudum ancak hiç bu mesleği yapmadım.Küçüklüğümden beri kumaşlar ipliklerle iç içe bir hayatım oldu tahsil hayatımda dahil =) Fakat, annem benim hiç bir zaman dikiş makinesi başına oturmamı istemedi.Kendisi sürekli diktiği için olsa gerek =) Lakin en sonunda merak ettiğim her şeye el attığım gibi dikişe ve dikiş gerektiren her şeye el attım =) Genelde, boncukları,pulları,simleri,parıltıları severim... Bu yüzden, kendi kendime kumaş boyamayı,takı yapmayı,boncuklu oyaları yapmayı öğrendim...Öğrendikçe sevdim,sevdikçe de şunu da yaptım onu da yaptım yok, şunu da deneyeyim derken en son dikişti,ev tekstiliydi,dekoratif objelerdi derken burada bulundum =) Araştırma ve gözlem yapmayı çok severim ki, buda tasarımcılığın ilkelerinden biridir(olgunlaşma ents. de okurken hocalarımızın ısrarla üzerinde durdukları iki madde olur kendileri ) Bunların dışında, konuşkan,espriyi çok seven,sohbeti muhabbeti gırla seven,çalışırken kesinlikle müzik dinleyen,kişilik haklarına dikkat ederek fiskosu seven,söyleyeceğini pat diye söyleyen,neşeli,bazen de uyuz,yaşlılarla sohbet etmeyi geçmişe gitmeyi seven,aslında 50'li ve 60'lı yıllarda yaşaması gerektiğini düşünen,her daim ne hikmetse eskiyi seven ancak yeniliği de takip eden kendine yarayan kısımlarını alıp üstü kalsın diyen,bayan olmasına rağmen alış-verişi mümkün mertebe kısa az öz zamanlarda yapmayı ilke edinen,çayı çok seven,her ne kadar bu blogdaki paylaşımları el işleri ile ilgili olsa da yemek,pasta börek çörek kısmıyla da sürekli ilgilenen,bundan mütevellit yaptığı her türlü yiyecek maddesi şapur şupur yenilen,ve  hayat gailesi gereği diğer insanların yaptığı gibi bir takım klişe hobileri ve alışkanlıkları olan,renkleri ve renklerle ilgili her olguyla oynamayı seven,kafasının içinde sürekli yeni bir şeyler belirip ampul yanan,aklına bir fikir geldiğinde sürekli kendiyle istişare eden,konuşmanın bir gereksinim olduğunu,ancak sinirli iken susan,yağmurlu havalardan hoşlanmayan,günlük güneşlik açık havaları kendine daha çok yakıştıran,zaman zaman uyaklı konuşmayı seven,canı sıkıldığında oraya buraya sıçrayan,mümkün olduğu her zaman şarkı söylemeyi seven kendine münhasır biriyim işte ben =)
Selamlar...
Ozra =)

PATCH-TIRI WORK' tüklerim

       Efenim, benimde nacizane geçen sene can sıkıntısından çalıştığım bir kaç yatak örtüsü vardı onları paylaşmak istedim.Sevgili Figen Abla 'nın yapmış olduğu kot pikeyi görünce dedim bende yayınlayayım bari =) 
işte can sıkıntısından kuzuma yaptığım yatak örtüleri;


15x15 kareler keserek dikişlerini dışa verip çalıştım.Diktikten sonra çamaşır makinesine atıp kalan dikiş paylarının sakallaşmasını sağladım daha sonra altına yekpare tek parça astar çalışarak kenarlarından da bant görünmesini sağlayarak kıvırdım. Karelerin üzerilerine de görüldüğü gibi keçelerden çeşitli figürler çalıştım ortaya böyle bir yatak örtüsü çıktı =)

Pike kumaşının üstüne tamamen elde çalıştığım bir desen.Bir kitapta görmüştüm çok hoşuma gitmişti.Hemen kızıma çalışmam lazım dedim =) Ailecek tekstil in içinde olduğumuzdan daha önce bunlardan bir şeyler yaparım diye ayırdığım kareli gömleklik kumaşları kullandım.Altıgen olarak çalıştım.Pikenin kenarlarına da boş kalmasın diye akrilik yünden renkli tahta boncuklardan firkete oyası yaptım bu da böyle ortaya  çıktı =)

Bu da acaba olur mu ? diyerek çalıştığım ilk keçe den altıgen patchwork çalışmam =) 

22 Eylül 2011 Perşembe

HASTAYIM MI NEDİR

Sonbaharın gelişi beni de etkiledi hastayım kaç gündür bir türlü kendimi toparlayamadım.... Blendırda çırpılmış kek hamuru gibi oldum sanki.her tarafım laçka ııyyk hasta olmayı hiç sevmeme rağmen illaki de gelip beni bulur bu meret... neyse Allah beterinden korusun (amin) bugün daha da bi iyiceyim yarın çok daha iyi olacağım inşallah... ne kadar da çok blog birikmiş okunacak =) reader mı açtım hepsini tek tek okudum sevindirik oldum mutlu oldum.... hasta yatarken kafamda bir sürü proje birikti =) Cumartesi günkü kızımın doğum günü partisini de atlattıktan sonra inşallah pazartesi başlıyorum artıkın =)


Selamlar...
Ozramo =)

16 Eylül 2011 Cuma

SADECE KÜÇÜK BİR GÜLÜMSEMEYDİ.....

Küçük kız, hüzünlü bir yabancıya gülümsedi. Bu gülümseme, adamın kendini daha iyi hissetmesine neden oldu. Bu mutlu hava içinde, yakın geçmişte kendisine yardım eden bir dostuna teşekkür etmediği geldi aklına. Hemen bir not yazıp yolladı. Dost, bu sıcak teşekkürden öyle keyiflendi ki her öylen yemek yediği lokantadaki garson kıza yüklüce bir bahşiş bıraktı. Garson kız, ilk defa böyle bir bahşiş alıyordu. O sevinç içinde akşam eve giderken kazandığı paranın bir kısmını her zaman köşe başında oturan fakir adamın şapkasına bıraktı. İki gündür boğazından tek lokma geçmemiş adam, öylesine minnettar oldu ki güzelce karnını doyurduktan sonra ıslık çalarak bir apartman bodrumundaki tek odasının yolunu tuttu. Öyle neşeliydi ki bir saçak altında titreşen köpek yavrusunu görünce, kucağına alıverdi. Küçük köpek gecenin soğuğundan kurtulduğu için mutluydu. Sıcak odada sabaha kadar oynadı, koşuşturdu durdu.
         Gece yarısından sonra apartmanı bir anada dumanlar sardı. Bir yangın başlıyordu. Dumanın kokusunu alan köpek öyle bir havlamaya başladı ki önce fakir adam uyandı, sonra bütün apartman halkı... Anne babalar, dumandan boğulmak üzere olan yavrularını kucaklayıp, ölümden kurtardılar.


         Bütün bunların hepsi, beş kuruşluk bile maliyeti olmayan, küçük bir gülümsemenin sonucuydu.

15 Eylül 2011 Perşembe

MUTLULUĞU BEKLERKEN...

Önce evlendiğimizde hayatın daha iyi olacağına inandırırız kendimizi. Evlenince bir çocuğumuz doğduktan hatta ardından bir tane daha olduktan sonra hayatın daha iyi olacağına inandırırız. Çocuklar yeterince büyük olmadıkları için kızar, onlar büyüyünce daha mutlu olacağımıza inanırız. Bundan sonra, ergenlik dönemlerinde çocuklarla uğraşmamız gerektiği için öfkeleniriz. Kendimize, çocuklarımız bu dönemden çıkınca daha mutlu olacağımızı, yeni bir araba alınca, güzel bir tatile çıkınca, emekli olunca, yaşantımızın dört dörtlük olacağını söyleriz.
Gerçek ise şu andan daha iyi bir zaman olmadığıdır. Eğer şimdi değilse ne zaman?... Hayatımız her zaman mücadelelerle dolu olacaktır. En iyisi bunu kabul edip her ne olursa olsun mutlu olmaya karar vermektir. Yazar Alfred D.Souza der ki;
“Uzun zamandan beridir hayatın -gerçek hayatın- başlamak üzere olduğu izlenimine kapılmıştım. Fakat her zaman yolumun üzerinde bir engel, öncelikle erişilmesi gereken bir şey, bitmemiş bir iş, ödenecek bir borç oldu. Sonra hayat başlayacaktı. Sonunda anladım ki bu engeller benim hayatımdı. Bu görüş açısı, mutluluğa giden bir yol olmadığını gösterdi. Mutluluk yoldur, öyleyse sahip olduğunuz her anın kıymetini bilin ve mutluluğu, vaktinizi harcayacak kadar özel biriyle paylaştığınız için, ona daha fazla değer verin. Unutmayın, zaman hiç kimse için beklemez.
Öyleyse;
Okulu bitirene kadar,
Çok para kazanana kadar,
Çocuklarınız olana kadar,
Çocuklarınız evden ayrılana kadar,
İşe başlayana kadar,
Evlenene kadar,
Cuma gecesine kadar,
Pazar sabahına kadar,
Yeni bir araba ya da ev alana kadar,
Borçları ödeyene kadar,
ilkbahara kadar,
sonbahara kadar,
kışa kadar,
         maaş gününe kadar,
         şarkınız söylenene kadar,
         emekli olana kadar,
         ölene kadar.....

Mutlu olmak adına, içinde bulunduğunuz andan daha iyi bir zaman olduğuna karar vermek için beklemekten vazgeçin. Mutluluk bir varış değil, bir yolculuktur.”


“Pek çokları mutluluğu insandan daha yüksekte arar, bazıları da daha alçakta. Oysa mutluluk insanın boyu hizasındadır.”  Konfiçyüs

14 Eylül 2011 Çarşamba

SABREDEN PRENS MURADINA EREMEDEN...

Bir zamanlar uzaklarda bir ülkede çok yakışıklı bir prens yaşarmış. Ancak prens daha küçükken ülkedeki kötü kalpli cadının lanetine uğramış ve üzerindeki bu lanet yüzünden her yıl sadece bir kelime konuşabiliyormuş. Örneğin prens iki kelime söyleyeceği zaman bir yıl boyunca susuyor,böylece ertesi yıl da iki kelime söyleme hakkı oluyormuş.
Bir gün bu yakışıklı ama talihsiz prens dere kenarında otururken, birde bakmış karşıda küçük bir kulübe ve kulübenin bahçesinde muhteşem bir kız... Saçları altından daha sarı, gözleri gökyüzünden daha mavi, dudakları kirazdan daha kırmızıymış.
Prens bu güzelliği görünce aklı başından gitmiş, o anda vurulmuş kıza ve iki yıl boyunca konuşmamaya karar vermiş. İki yıl sonunda kıza “çok güzelsiniz” diyebilmek için... Ama iki yılın dolduğu gün prensin içindeki bu ateş daha da büyümüş ve kıza “size aşık oldum” demek için yanıp tutuşur olmuş. Böylece “çok+güzelsiniz+size+aşık+oldum” toplam beş kelimeyi söyleyebilmek için, geçen iki yılın ardından üç yıl daha konuşmamayı göze almış. Ve beş yılın sonunda prens konuşmak için hazır olduğu sırada, birden bu muhteşem güzel ve zarif kızla evlenmeyi, onu sarayının prensesi yapmayı ne kadar istediğini fark etmiş. Böylece “çok+güzelsiniz+size+aşık+oldum+benimle+evlenir misiniz?” toplam yedi kelime söyleyebilmek için beş yılın ardından iki yıl daha sabretmeye karar vermiş.
Ve prens bu platonik duygularla yedi koskoca yılı tamamladığı gün, artık dünyanın en heyecanlı ve en mutlu erkeği olarak kızın yaşadığı kulübeye koşmuş. Kız yine kulübenin bahçesinde oturuyormuş ve bir kitap okuyormuş. Prens elindeki bir tek kırmızı gülü kıza uzatmış ve sormuş: “Çok güzelsiniz, size aşık oldum. Benimle evlenir misiniz?”
Kız başını kaldırıp prense bakmış. Kulaklarını örten altın sarısı saçlarını geriye atmış ve prense şöyle demiş:
“Efendim?...”

13 Eylül 2011 Salı

GABRIEL GARCIA MARQUEZ’DEN YAŞAM İÇİN 13 SATIR

·        Seni sen olduğun için değil, seninle olduğumda ben olduğum için seviyorum.

·        Hiç kimse gözyaşlarını hak etmez, onlara layık olan kişi ise seni ağlatmaz.

·        Sen istediğinde sana aşık olmaması, sana aşık olmadığı anlamına gelmez.

·        Gerçek arkadaş elini tutan, kalbine dokunandır.

·        Birisine yabancılaşmanın en kötü biçimi yanında oturuyor olup, ona hiçbir zaman ulaşamayacağını bilmektir.

·        Hiçbir zaman gülümsemekten vazgeçme, üzgün olduğunda bile! Gülümsemene kimin ne zaman aşık olacağını bilemezsin.

·        Tüm dünya için sadece bir kişi olabilirsin fakat bazıları için sen bir dünyasın.

·        Zamanı, onu seninle birlikte geçirmeye hazır olmayan biriyle geçirme.

·        Belki de Tanrı, uygun kişiyi tanımandan önce yanlış kişilerle tanışmanı, onu tanıdığında minnettar olman için istedi.

·        “Bitti” diye üzülme, “Yaşandı” diye sevin.

·        Her zaman seni üzen birileri olacaktır. Yapman gereken, insanlara güvenmeye devam etmek, kime iki defa güveneceğine daha fazla dikkat etmektir.

·        Birini daha iyi tanımadan ve bu kişinin senin kim olduğunu bilmesinden önce kendini daha iyi bir kişiye dönüştür ve kim olduğunu bilerek kendine güven.

·        Kendini çok zorlama, en güzel şeyler, onları en az beklediğinde olur. 
(Böyle böyle başlıyoruz bakalım hadi hayırlısı :))

Ben Daha Yeni Geldim

Hmmm,
Yeni bir blogger olarak, henüz birşey yazma potansiyeli göremedim kendimde.. umarım kısa zamanda alışır birazda çalışır nemenem birşey olduğunu çözer başlarım

Selamlar
Ozra